9 Ocak 2011 Pazar

Emine

Emine midyatlı bi kız,



çok geliyor aklıma bu ara, Midyat'ı ayrı özledim Emine'yi ayrı.


Doğu turu yaptım bu yaz, tam tur denir mi ya da normal bir tur nasıl olur bilmiyorum ama benim tur yapmak için oranın en güzel yerlerini görmeye ihtiyacım yok,-ki bence bir yerin en güzel yerleri bir kere gitmekle hakedilmez- ordaki yaşama kısa bir süreliğinedahil olmak benim tur anlayışım, klişe de gelebilir ama kaybolmadan da olmuş saymıorum kendimi, o yüzden rehberlere ölümüne gıcığım.

sırt çantasını takıp diyar diyar gezmek özentisi herkese güzel gelir, ama buna özenenler ya sadece özenirler ya da en fazla ilk durakta vazgeçerler genelde,  o yüzden planı yaptığımda 4-5 kişi benimle plan yapar ve ben yine tek çıkarım geziye, tek olacağımı da hep bilirim aslında bu yüzden ya  tek çıkılmalıdır geziye ya da belki çok yakın bi arkadaş.






Daha önce yaptığım İç Ege, İç Anadolu, Batı Karadeniz turlarından tecrübemle söyleyebilirim ki, nisbeten masraflı ve çok eziyetli bi olduğu kesin, onun için kimin böyle bişeyi göze alabileceğini az çok biliyorum. İnsanın tek huzur bulma şekli bu değilse, bunları konuşurken bile heyecanlanmıyorsa, bi hafta bodrum tatiliyle kıyaslıyosa, parkta yatmayı-artizlik olsun diye söylemiyorum kalınabilecek en iyi yerdir- ve çoğunda uykusuz geçirmeyi,  tuvaleti de bölgenin ender alafranga yerlerinde kaçak halletmeyi gözü yemiyorsa, hep plan yapar durur zaten. Kamyon kasasında yolculuk yapmak 3.sınıf dizilerde enginaltandüzyatan'ın yaptığı gibi olmuyor,  bi kere neresine oturursan otur, gözünü açamıyorsun, kaç derece olursa olsun donuyorsun, bi de bal dök yala olmaz, kasa orası, toz toprak içinde kalıyorsun, battaniyeyi çekip bekliyorsun, bi de bağıra bağıra şarkı söyleyebiliyorsun, kimse duymuyor, he bi de otostop zaten tehlikeli bi iş ama en az duranlar da kamyonlardır yahu, ne öle sebil gibi her dizide.






Doğuya gelicek olursak,
Vanda tanıştığım çinli kız-İman-dankaptığım "turistlik" imajını sürdürüyorum, hasır şapka aldı ikimize de, hala onu takıyorum, zaten gören turist sanıyor, Midyata da batmandan İtalyan Paolo ile girdim, tek girsem yine turist sanılır mıydım bilmiyorum ama hem şapka, hem yanımda boyum kadar çantalı bi adamla elimde makinayla çeke çeke gelince bütün çocuklar poz vermek için sıraya girdi, orda ki hiç bir fotoğrafı bi daha görmeyeceklerini bile bile bu kadar hevesli davranmaları -abi beni tek çeksene-, çok turist alan bi yer olmasına rağmen fazla karşılaşmadıkları bi durum olduğunu düşündürttü.-taş duvar çekmeye bayılıyo herkes, sanırsın FUAD'a albüm kapağı-.






Turist değildim aslında;
çocukluğumdan beri oralardan gelmiş insanlarla komşuyum, dili bilmiyorum ama tonlamadan ne söylediğini  zaten hep anlıyordum, başta dalga geçtiklerini, sonra hoşlarına gittiğini  anladım, genelde böyle yerlere gelenlere, deniz tatilinden sonra bir ay da burda geçirmek isteyen insanlar gözüyle bakıyor galiba, ama benimki başlı başına tercihti. kızlarının fotoğraflarını çekmeme hiç itiraz etmediler, kadınlar kendileri çıkmak istemediler sadece, ama beraber alırken  de yerlerinden kalkmadılar, sonra tabi ayran vs ikram ettiler, -Paolo'ya baya2 tane içti, "veri hat veri hat" diyodu-. Ordaki kızların ergenliğe erken giriyor olması sıcak iklim olması dışında, erken büyümek zorunda kalmaları da olabilir mi acaba, çünkü emine 3-4 yaşlarındaysa 7-8 yaşlarında ki ablası Emine'den en sorumlu gibiydi, "erken büyüyor çocuklarımız 16'sında bir devrimci 18 inde birer kahraman..." dizelerinde kastedilen bu olabilir mi:)






Emine'ye gelecek olursak,
zaten tanıdığım, fazlasıyla aşina olduğum çocuk tipinin en güzel bakan örneklerindendi, Uçurtmayı Vurmasınlar çocuunun -Ozan Bilen- duygusallığı vardı bakışlarında,sanki her an "niyye ulltsmuyo ilnjjii" diye sorucak gibiydi,sanki bu kız gülünce karşı tarafta ayna görüntüsü yapıyor, orda ağlamak istiyor insan, çok etkiliyor bakışı da gülüşü de insanı, o çökerek poz verince, iki elini de çenesine koyunca, yerde mıhlanıp kalası geliyor insanın, -ah ulan parasal durum planında akşama Diyarbakır'da olmam gerekmicekti ki- çok güzel bi kız Emine, büyüyünce daha da güzel olucak belli ki, ama güzellik dışında başka şeyler var bu kızda, çok sevdim Emineyi, gerçekten gidesim gelmedi, ayakkabılıklarında yaşayan kedi gibi kıvrılasım geldi bi kenara, gereksiz idealist bir duygusallık yapmak istemiyorum ama Midyat gerçekten böyle bir yer.


Emineyi bir kere daha görmem için oraya bir daha gitmem gerekiyor, biraz yakın olsaydı keşke şöyle bir 10 saatlik falan... sırf uçaktan sonra 4-5 saat sürer heralde, sırf görüp gelmek de olmaz, yine gezmek lazım, Tuncelide Kırkgöz'e gitmedim oraya gitmek lazım... Vana bir daha gitmek Ahdamarın içine de girmek lazım... belki bu sefer Veysel Karani de haşlama da yemek lazım... önce zaman lazım... sonra para lazım... 




Öyle yani Emine "uçar birgün"...



Yazıyı siyasi bir yere bağlamak ya da özellikle buradan kardeşlik mesajı falan vermek yapacağım son şey ama,  şu bakış çok tanıdık ve çok içten değil mi,  Doğu'yu diğer gezilerden ayıran da, ve oralarda beni çeken de bu yoğunluktu, aslında istanbuldakinin daha yoğunu olmasıydı, ama esas nokta yarı yarıya olmasıydı, ya da beni vuran hep bu yarıyarıyalıktı.


"salına salına tu ji wede hate" gibi...
"yabancın değilem pismame teme" gibi... 
"bir öpücük versen xêra de û bayê " gibi... 
"Aşkından kül olmuşan merhamet bikê" gibi...
benim gibi...

"salına salına tu ji wede hate
aikın ateşiyle dile min kete
söz verdide zalım çima nehate
yabancın değilem pismame teme
tu bibeji nebeji mevane teme

senin sevdan sere min ji bi derde
yanıyor bu sevdam tütüyor serde 
min go heri lawik deste min berde
yabancın değilem dotmame teme
tu bi beji nebeji dotmame teme"



*salına salına bu linkten dinlenebilir.
*Emine albümü facebook hesabımdan görülebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder