6 Kasım 2011 Pazar

Bahoz,

"Daaayeeee Baaavaaaa Bıraaami İstaaanbuuull Üniversiitiiyeee Kazaaaanmışkıriyeeee"

Filmin Fragmanı bu sahneyle açılıyor,

aslında fragman o kadar iyi anlatıyor ki Filmi,

Baya oldu Bahoz'u seyredeli..

keşke sıcağı sıcağına yazsaydım bunları ama, ama sık sık sahnelşerine bakıyorum, aklıma geldikçe yazmak istiyorum gene, çünkü yolda giderken otobüste falan devamlı bu filmi düşünür oldum bu aralar, yazmak anlatmak tarif etmek istiyorum fena şekilde..

Bahoz bence sıradan bir film değil, özel bir film, bir nevi kilometretaşı, kazım öz'ün "fotoğraf" filmi de iyiydi ama, genel geçer sinema değerlendirmeleriyle not verilebilir ebatlarda ortalama bir izleyicinin bepğeneceği filmlerdir bunlar genelde, Bahoz öyle değil...

------------------------------
-dergimizin son sayısı çıktı, al.
-böyle dergiler okumuyorum ama katkım olacaksa parasını verebilirim
-para mı? Derdimiz para değil senin kendi gerçeğini anlamandır,
-ben kendi gerçeğimin farkındayım
------------------------------



Bahoz kürtçe fırtına demek, güzel bir kelime ancak basit bir isim 11e10 kalada ne kadar anlamlıysa burda o kadar anlamsız aslında, "fırtına gibi gençlerdik, durulduk" da bu filmden çıkarılabilecek son önerme herhalde.

Ben diyaloglara biraz takığımdır, nuri bilge gibi zeki demirkubuz gibi reha erdem gibi serdar akar gibi diyalog gerçekçiliği yok Bahoz'da, basit kalıyor.


Kötü taraflarından başlamak istedim, buraya kadardı, 

Muhteşem bir oyunculuk var filmde Ali Sürmeli Hayran bırakıyor, Kara Köpekler Havlarken'de oynayan "Volga Sorgu" gibi muhteşem bir yetenek bir de grup yorumun solisti var,

bkm mutfak oyuncularından Nazmi Karaman da çok iyi oynuyor,  

Kazım Öz fotoğrafçılıktan geldiğinden çekimler muhteşem, konu ilgi çekici, senaryo alıp götürücü, yer yer komik, yer yer eğlenceli, fakat hepsinin ötesinde bir durum var Bahoz'da.

Bahoz; "kürtler olarak bize çok kötü davranıyorlar"ın filmi değil,

"çok acılar çektik" değil

"şarkılarımızı türkülerimizi bile kısık söylemek zorunda kaldık, itildik, kakıldık"

"polisler hep çok kötü insanlar" değil
ve "fakat her şeye rağmen halkımız kahramanca savaştı ve işte devrim bayrağı ellerimizde, can var verilecek kardeş var ayakta" da değil.

Bahoz bir özeleştiri ile karışık durum bildirimidir, 

"Bahoz" soru soruyor, yorum yapmadan, olayı nakledip, sorusunu soruyor. bu film bir özgür düşünce filmi,

belki filmin müziğinin de şairi olan Vedat Türkalinin romanlarının acımasızlığında, bir aşk hikayesi üzerinden Türkiye'nin bir dönemine ayna tutuyor şeklinde açıklanabilir, fakat ayna tutmak aslında aynayı nereye tuttuğuna göre nesnelliği etkileyen bir durumdur.

kısaca özetlemek istiyorum;

Filmde İstanbul'a sadece okumak için gelen ve devrimcilikle hiç alakası olmayan Dersimli bir çocuğun, nasıl kolayca sert bir militana dönüştüğü anlatılıyor. 
Yani çocuk zaten "alevi-kürt kökenli" diye istese de istemese de su akıyor yatağını buluyor, yani bir coğrafya için tam bir totalci zihniyet var, devrimciler bundan besleniyor ve bu da aslında devrimcilikle çelişiyor "vicdan"sa neden Edirneli birine satmıyorsun o dergileri.


Filmin kırılma anı ve en önemli sahnelerinden biri şudur:

devrimci grupların aralarına katmak istediği Dersimli çocuk otobüse binmiştir. Çocuğu militan yapan olaylardan biri budur,

iki kürt kapının önünde durmuş fıkra anlatıyorlar çok sesli gülüyorlardır, önde sarışın bi kadın, arkada kravatlı bi adam, bunlar da belli ki işten geliyor kürtçe bağara çağıra fıkra anlatıyorlar, çocuk da kürtçe anladığı için hafif tebessümle uzaktan seyrediyor.

fakat sarışın kadın rahatsız oluyor sonra rahatsızlıklar artıyor, "köyünüze gidin" "Türkçe konuşun""bölücü herifler" sesleri arasında otobüsten yaka paça atılıyorlar, adamlar neye uğradığını şaşırıyor, çocuk itiraz etmek istiyor ama tek kaldığını farkediyor, bişey diyemiyor, çünkü fıkra anlattıklarını sadece o anlıyor.

Bu sahneyi "kürtlere uygulanan baskılar" olarak yorumlamak doğru değil, evet militan olmanın nedenlerinden biridir, evet aşırı baskıdır, hakarettir, totalcilik, bir coğrafyayı tümüyle bölücü ilan etmek ve kültürleri yok saymaktır, FAKAT; bu adamlar hakikaten insanları rahatsız ediyorlar, onlar öylece dursa, ya da kısık sesle konuşsa belki böyle bir tepki gelmeyecek, yani bu aslında orantısız güç kullanmadan başka bir şey değil. İşten dönmüş yorgun millet, otobüste çıt çıkmıyor bunlar çok rahat bağıra çağıra, Burda anlatılan bu işte, Aynısının türkçesi de aynı tepkiyi alırdı, fakat otobüsten atılmayabilirdi.

 
İçki içmek için evin liderinden izin alınması, izin verilememesi, kasa kasa bira alıp içini döküp molotof hazırlamak, 

aşk yaşamanın yasak oluşu, özgürlük isterken özgürlüğü ölümüne kısıtlamak, bunlar hep bariz belli edilen çelişkiler.

şimdi bi kaç diyalog yazıcam ama bunların bütünlüğe kavuşması için filmin izlenmesi gerekir, 

bir ağaçlık alanda grup oturuyor, birbirlerini eleştiriyor;

-helin arkadaşla çok yakından ilişklisi vardır, yani genelde kızlarla ilişki yapıyor, yani erkeğiz diye midir nedir, bazen bize bile selam vermiyor
-nasıl yani
-e vermiyor, orda kendisine sorun,

-bazen ben arkadaşı sadece duygusal ilişki yüzünden bu ortamda diye düşünüyorum, 

eleştirilen eleman fenalaşıyor, yüzünü yıkamaya dere kenarına götürülürken dere kenarında bir çiftin seviştiği görülüyor,
--------------------------------------
okul kantininde çağırdığı birine"böyle kalabalık bir şekilde oturmanız doğru değil, dikkat çekiyorsunuz" 

-babam milletvekili, üstelik ağa
-iş birlikçi komprador sınıftan yani
------------------------------------
-yemek boykotu yapmalıyız arkadaşlar
-bence daha önemli konular var,işçi sınıfı eziliyor, devrimciler öldürülüyor, üniversiteler hapishaneye çevrilmişken siz karnınızı mı düşünüyorsunuz.
-siz önce aç karnızı doyurun.
-----------------------------
-şimdi ben bir değerlendirme yapmak istiyorum, bu arkadaşta klasik kürt feodal yapısının derin etkileri var,
-heval bu arkadaş Türk

bunun gibi müthiş klişe diyaloglar, yine aynı klişelikte veriliyor, bu aslında devrimcinin kendisiyle alay etmesinden başka bir şey değil, belki de bu diyalogların en iyisi şu:

-Üniversitedeki eylem kararlığımızı meclis bu yasayı geri alana kadar sürdürmeliyiz arkadaşlar.
-Yahu yapmayın meclisin üniversiteliler oturuyor diye bir yasayı geri aldığı nerde görülmüş.

bu bile kurulan boyundan büyük hayalleri dökmeye yeter.


filmin 02:10:00 dakikalarındaki bir sahneyi de en az 50 kere izleyip katıla katıla gülmüşümdür, 


Polis rolündeki Ali Sürmeli'nin muhteşem oyunculuğunun yanısıra, hafiften doğu aksanlı konuşması ama devrimcileri yakalayan ekibin başı oluşu da düşünülmesi gereken bir durum belki, fakat siyah-beyaz olgusunun çok yüksek olmaması yani filmin grilerle dolu olması da filmin en büyük başarısı.

Örneğin: devrimcilermağazadan birşeyler çalıyorlar, ve hırsızlığı haklı bir nedene oturtuyorlar, 
-Peki bu yaptığımız doğru birşey mi?
-Sistemi kim ayakta tutuyo biliyo musun Cemalim Bunun gibi büyük şirketler, dolayısıylane kadr zarar verirsek o kadar iyidir, bu alçaklar çalışarak mı kazanıyorlar.
- bu sistemde emeğiyle çalışarak bu kadar kazanmak mümkün mü, 
-özel mülkiyetin kendisi zaten hırsızlık, kimin ihtiyacı varsa o şey onundur



işte bunu yönetmen izleyicinin gözüne öyle bir sokuyor ki...

neresi haklı neresi değil hiç bir yorum yok filmde.

Musa Anterle Tanışılıyor, arkasından ölüm haberi geliyor, Eylemler yapılıyor, polisten kaçılıyor,mücadeleye "Profesyonel bir devrimci" olarak devam etmek isteyenler çıkıyor. öldürülüyor, işkence yapılıyor, hayali ihracatçılarla karşılaştırılıyorlar,

Bir işkence sahnesi;

Cemal ayakta gibi durur belden yukarısı görünür, baş aşağı gezinin iki kişi vardır, aslında Cemal Başaşağı asılmış etrafında polisler gezmektedir. kimin baş aşağı olduğunu sorar burda yönetmen.

Belki yazacak çok şey var daha ama, çok uzatmamak lazım, milmin muhteşem müzikleri var, ve fragman müziği Vedat Türkali'nin"Bekle Bizi İstanbul"u-Vedat Yıldırım'ın Bajar grubundan,

Film, kimine göre zaferle bitiyor, fakat Cemal köyüne dönerken Feribotla, ilk defa daha farklı geçiyor. 


Köylülerden biri,
"sen cemal değil misin" diyor, çocuk yok diyor ben mahmut diyor. Filmde tüm devrimcilerin ortak adı olarak kullanılıyor "mahmut".


Elazığ'dan Dersim'e feribotla geçerken Şivan perwer'in Halepçe'siyle bitiyor, Bu sahneden etkilenerek, aynı feribotla 2010 yılında, Elazığ'dan Dersim'e Geçişim sırasında Aynı açıyı tutturmaya çalışmıştım.

ve Halepçe'yi mırıldanmıştım.







Film 2 saat 36 dk sürüyor, bu yazı 3 buçuk saatte yazıldı,
sevgiler, saygılar, iyi bayramlar:)

UFUK KARAKUŞ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder