19 Kasım 2011 Cumartesi

Başlıca Müzik Hayatım

Başlık yine çok iddialı oldu biliyorum, niye hep nöyle oluyo bilmiyorum, aslında tamamen kişisel bi yazı yazmak istedim, bu güne kadar dinlediğim müzikleri tarzlar, aldığım kasetler cdler vs. içimdeki maddeleme hırsına engel olamıyorum devamlı maddeliyorum.

Bana bunu yazdıran esas şey şuan çalan ve bugün toplamda en az 50 olan luxus şarkısı "bi lareya" sabah otobüste gelirken kazancı bedih çalıyodu bayıla bayıla bütün albümünü dinledim. bi de sigara yaktım inip iş yerine gittiğimde luxus çekti canım, "bi lareya" yı ilk kez açtım. o andan sonra başka bişey açmadım.


Ben solcu bi ailede büyüdüm.
Müzik geçmişimi en çok bu etkiledi aslında.
hayatımın büyük bi bölümünde bildiğim şarkıların tamamı amcamın sevdiği şarkılardı

hatırladığım en eski şarkı "köyün evleri karanlık gökte yıldız pır pır eder"(asker kaçakları) dir mesela. Nazım Hikmet'in şiiri olup Grup Yorum bestesi.

"dağlarına bahar gelmiş memleketimin" de yine nerdeyse ninni çağımda bildiğim bi türküydü.

okul açılmadan salkım söğütü baştan sona okuyabildiğimi biliyorum mesela. hatta çevre radyoda bi çocuk programı vardı. orayı bi kaç kere aradığım için beni stüdyoya çağırmışlardı. Ben de çıkış parçam olan"salkım söğüt"ü okuyup o zaman yeni çıkmış olan uğurlar olsun(Selda Bağcan) coverlamıştım. Fakat bu cevvalliğim canlı yayında kayıt cihazına elimin çarpması vasıtasıyla düşürmemin gölgesinde kalmış belki de "altın çocuk" olma şansımı değerlendirememiştim. (çevre radyo şimdiki Elmadağ'daki Bambi hamburgercisinin yerindeydi. sene 94 ama hafıza iyi)

yine aynı yıllarda kürtçe müzikle de tanışıp, aşırı itici geldiğinden koşarak uzaklaştım
(şimdilerde bu davranışı ağzımın kenarında hafif bir gülümsemeyle "toyluk" olarak değerlendiriyorum)

ben tam bi Tarkan hayranıydım, "şımarık" albümü çıktı mı diye her gün gültepeye çıkıp soruyodum, mayısta gittim haziran dediler, haziranda gittim temmuzun başı, temmuzda gittim 15 gün var dediler. ilkkez televolede duydum şımarığı, allahım dedim ellerimi açıp, noolur sana yalvarıyorum bu şarkı böyle hafiften azarlarak (teknik açıklaması audiowave'i 12'den -287.5 e almak) bitmesin, nolur dedim bir final bir bişey olsun bu şarkıda, final az sonra geldi ve tanrı beni ilk kez mahçup etti, tarkan "yakalarsam muuuuuuaaaağğğğğğhhhhh" diye bitirdi şarkıyı...

Çeliğin de kasetini aldığımı hatırlıyorum, atatürk diye şarkı vardı, herkes bi şekilde piyasada kalmaya çalışıyo tabi, o da ordan gidiym demiş.
sonra Mustafa Sandal, gidenlerin ardından mıydı gölgede aynı mıydı adı o albümle çağlayan minibüsü adeta iç içe geçmiş gibi, hep mi orda dinledim ne yaptıysam (çağlayanda teyzem çalışırdı ben okuldan sonra evden teyzemin yanına gitmeye bayılırdım)

4 tane teyzem vardı benim 3 tanesinin genç kızlık zamanlarında büyüdüm ve onlar ne dinlese benim idolüm oydu o. onların skalası da genelde "birsıfıraltıyüzaltıııııyistanbulefemmm" dolaylarındaydı. Sertab Erener'e iyki aşina olmuşum o zamandan, geri kalanlarsa dönemin popçularıydı ve 90 lar kliplerinde adı geçen herkes bir kere kulağımdan ananemlerin evindeki televizyon vasıtasıyla geçmişti.

akşam okuldan geldiğimden- haberlere kadar olan bölümde taş devriyle ananemin tsm korosu çakışıyordu ve arada bir iktidarı kaybediyordum,
biraz dikkat verdiğimde, insan bunu nasıl dinler diye düşünüp ani bi hışımla bişey bulmuş gibi kalkmıştım
"ananeee sizi kandırıyolar baştaki kız şarkının adı şu dediği cümleyi daha bi kere söyleyemedi uzatıp uzatıp bitiricek geç bunu geç" demiştim.

Baba tarafında durum daha farklıydı deyişlerle cemlerle akşamı ediyorduk, ben galiba eleştirmeyi babaannemin bu şarkılar esnasındaki abartılı hareketlerine bakarak öğrendim.

Yine amcam benim müzik hayatımda çok etkiliydi. ben çocukken sadece dinlemiyordum, şarkı yazıyordum,amcamla kaset çıkarcaz diyordum, ne iş yapıcaksın dendiğinde şarkıcı olucam diyodum. tarzım da grup yorumun ve kızılırmak'ın şarkılarıyla şekilleniyordu. özgündüm yani.
Hatta bu soruyu bi keresinde ilkokuldan ortaokula geçiş sınavında gözetmen öğretmen sormuştu, şarkıcı olucam diyince sesin güzel mi ki demişti, küçük ibo ile aynı yaştaydık galiba öğretmen büyüyünce değil şimdi olacağımı düşünmüştü.

babam bu anıdan sonra bu soruyu soranlara "bilgisayar mühendisi" cevabını vermemi ezberletti. ama ben boyun eğmedim "şarkıcı, eğer olamazsam bilgisayar mühendisi" diyordum.

bunu kayıtsız şartsız ezberleyen ve lise 3 e kadar hiç sorgulamayan arkadaşım TM seçmesine rağmen bu soruya "bilgisayar mühendisi" cevabını verince bi kere daha gurrur duydum kendimle, ben bunu 7 yaşımda sorgulamıştım, o 17 yaşında ezberden gidiyordu. ülkü hoca da böyle demişti.


Pop uykusundan çabuk uyandım, türkü yoğun bir evde yaşadığımdan en son uğradığım müzik dalı da bu oldu, ama özgün müzik daha sonra rock müzik sonra ikisini beraber yıllarca dinledim,

Bende her dönemin abartılı bir müzik türü varıdr, yani ben normal dinlemem, onu buluınca sabah akşam tuvalette mutfakta, otobüste, bıkana kadar dinlerim

Bu anlamda lider Zülfü Livaneli ve ya Grup Yorum sanırım. ikisini de milyonlarca defa dinledim ikisinin de bir sürü albümü var.

Özellikle ilk arabamız "Peugeot 404"te devamlı çalan Selda Bağcan, Suavi, Edip Akbayram, Ahmet Kaya, Güler Duman, Yavuz Bingöl ve daha bir sürü sanatçıyı da az dinlemedik ama ben en çok dinlediklerimi sıralıyorum.

İlkokul 5 ve ortaokulun başı Zülfü Livaneliyle geçti Grup Yorum da yoğun olarak aynı yıllardaydı
(hiç serdar ortaç dinlememiş olmamla hala gurur duyarım)
orta okul 2 de buna rock müzik eklendi, Teoman ve Özlem Tekin'i abarttım bu kez. Grup Yorum elendi, Zülfü'yle Teoman lise ortalarına kadar müzik tarzımdı.

Lise'nin tam başı diyemem ama ilk sene civarlarında RHCP ile tanıştım, o dönem çok dinlediğim Mtv'den yazmaya değer bir onu buluyorum.

Kürtçe müziğe hala mesafeliydim, yalnız içkili ortamlarda Süleyman Amca'nın Çaye berbena'sı ilgimi çekmiyor değildi. sanki bu türküyü yan komşu yapmış gibiydi, ya da dedem kendi kendine mırıldanırken biri duymuş meşhur etmiş gibiydi, o kadar bağdaşıktı dedemle babaannemle,

Koray Candemir, Şebnem Ferah, Feridun Düzağaç, Bulutsuzluk Özlemi ve daha bir sürü bu tür müzik dinledim bu yıllarda, yeni türkü ve benzerlerini de ondan sonraki dönemimde dinledim,

Yine lise zamanı, ama henüz başları Mazlum Çimen "Çimen sesleri" albümünü aldık amcamla, galiba hala hayatımda dinlediğim tüm şarkıları iyi olan "haziranda ölmek zor" "hemavaz" ve "gülün kokusu vardı" ile birlikte en iyi albümlerdendir.

Grup çığ ve Kazım Koyuncu ortak bir konserde çıktı karşıma, ikisinin de belli dönemler fanı oldum ve Kazım Koyuncu'yu ilk kez gördüğüm yerde son yolculuğuna uğurladım seneler sonra Harbiye'de

derken bi gün müziğin ne olduğunu farkettim...

Kardeş Türküler'in Demme diye bi şarkısı vardı, Alışılagelmiş bir şarkının Grup yorum'un Ey Şahin Bakışlım'ının kürtçesi gibiydi, kürtçe de Babaannemlerde alışılageldik bir dildi, fakat beni ilk defa çekiyordu.

derken taksimde bir pasajda ayaklarım bir müziğe gitti, "Sattpialo"ydu adı. Yine Kardeş Türkülerdi, Bu beni çekenin ne tanıdıklık, ne cem, ne de kürtçe olmadığının kanıtıydı, bunu Zepûr Gi Tarnam izledi, derken Düzgün Bavo ve Fadike gibi babaannemin alışılagelmiş türkülerine kayış başladı yine Kardeş Türküler'le.

Kardeş Türküler, o ana kadar hiç duymadığım kadar yoğun ve etkili bir müzik yapıyordu. Lise3 te bu grubun ilk konserine gittim (11 haziran 2003) konserden çıkınca bileti saklamaya karar verdim, o günden beri de harbiyede hiç bir konserini kaçırmadım...

Ödp'nin yaş günü etkinliklerine, Abdi İpekçi'ye, İnönü'ye, Saraçoğlu'na; Onur Akın, Yavuz Bingöl, Ahmet Kaya, Bulutsuzluk, Moğollar, Güler Duman Suavi dinlemeye gitmiştik defalarca, umut da ben de bu konserlerde Bulutsuzluk Özlemini beklerdik, Ahmet Kaya ise en son çıktığı için bir-iki şarkısını dinler eve götürülürdük, ama bu konser onlar gibi değildi.

Kardeş Türküler albüm çıkardıkça müzik tanımım değişti, her dile olan ilgim perçinlendi ama aynı şarkının farklı versiyonlarından aynı tadı alamadım, Kardeş Türküler bağımlılık yapmıştı.

Konser diyince söylemeden geçmiyim, aynı yıllarda Barısarock etkinliği düzenlendi, biz yine Umutla beraber gittik tabi, aşağı yukarı paralel bi hayatımız ve zevkimiz vardı ve ikimizin de o güne kadar geçirdiği en keyifli geceydi Barısarock 2003.

Erkan Oğur ile de bu zamanlarda tanıştım. her yaz gittiğimiz Altınoluk yolarında Broadway'imizde arka arkaya çalan "gülün kokusu vardı" daince sesli olanın erkan oğur olduğunu öğrendiğimde hayal kırıklığına uğramış olsam da bu dev cevheri hala listemin en üstlerine koyarım.

Çingeler zamanı (time of the gypses) filmini izledim bi gün, son sahnede çalan ve adının sonradan "Ederlezi" olduğunu öğrendiğim şarkıda o kadar çok ağladım ki, uzun bi zaman bu şarkıyı aradım önce Goran Bregoronoviçin olduğunu öğrendim, sonra onun Goran Bregoviç olduğunu, taksimde emek sinemasının sokağında 3 albümünü 5 tl ye aldım ve Ederleziyi sonunda buldum. Korsanla aram o günden sonra daha iyi oldu ama ben de Goran'ın harbiye'deki konserlerine giderek, borcumu ödedim.

Ederlezi'yse yıllardır tüm sanal alemde nickim oldu, "versiyon 2.1" manasında ederlezicocek helinde devam etti.
 Ederlezi beni çok ilginç ve muhteşem albümlerle ve performanslarla tanıştırdı,

Dünya Çingene Müzikleri albümü bunlardan biri, bu benim etnik, kendi dilinde müziğe ilk girişimdi,
Dünya Devrim Şarkılarını da çok sevdim zamanında,
Polyushka Polye,
Dona Dona,
Filistin,
Beyrut,
France,
Argentina isimleriyle kaydedilmiş, gerçek adı bestecisi kim bilmediğim bir sürü muhteşem şarkı vardı Emin Abi'nin Her bilgisayara format attıktan sonra yüklediği, o klasörün tamamı da bu listeye girer

ve Üniversite tam keşif yılları oldu, o kadar çok müzik keşfettim ki,
keşif bazılarında ilk defa duyduğum, bazılarındaysa zaten bildiğim ama daha çok içine girdiğim isimleri getirdi.
Ahmet Aslan'ı ev arkadaşımın sayesinde öğrendim,

Nilüfer Akbal, Metin-Kemal Kahraman, Şiwan Perwer, Fırat Başkale ve Aynur'sa önceden bildiğim ama incelemek için çok fırsat bulduğum sanatçılar oldular.

bunlardan Sırf Nilüfer Akbal ile geçen bir dönemüm de oldu ama Aynur'un dönemi tüm zamanların en uzun dönemlerinden biri olup hala tam geçmiş sayılmaz.

Yine sırf Şivan Perwerle geçen dönemim de oldu ve hala en değerli bulduğum dönemlerden biridir
sadece Yeni Türkü ile geçen kısa bir dönemim de oldu, düş sokağı sakinleriyle geçen daha uzun bir dönemim de.

Bülent Ortaçgil, Doğan Canku, Fikret Kızılok Dönemim de oldu, "Gönül" Şarkısı galiba en sevdiğim şarkılarda ilk 10 a girer.

Ama ilk 10 a en az 5 şarkı verecek grup Ezginin Günlüğü'dür. Kardeş Türküler bir orjinal müzik grubudur, Grup Yorum Söz, ama Ezginin Günlüğü ikisi de, Ezginin günlüğünün de hüsnü arkan'ın da etkisinden çıkmak kolay değildir, Zira Film Çektirir, Aşık Oldurur, Yazdırır, Çizdirir.
"Ezginin Günlüğünün çeyrek'i, benim tamamımdır"

Barısarock2003'te keşfettiğim "Gevende", Daha önce dikkatimi çeken "Rebel Moves", sonra "BaBaZuLa" ve bunlara bu yaz eklenen, yazının başında bahsettiğim yeni takıntım "Luxus" birbirine çok benzettiğim gruplar. ve benim bunların hepsine çok yoğun ilgim oldu, özellikle Babazula'nın cecom'u listeyi zorlar.

Yine bi dönem metrobüste sadece "Hozan Beşir" dinledim
Uzun Bir süre Göztepe'de "Gayda İstanbul",
Yine aynı dönemde uzun Bi süre "Bajar" dinledim deli gibi.
unuttuğum sonradan düşünüp nası aklıma gelmemiş diyeceğim var mı bilmiyorum ama

Bir dönem Edith Piaf ve Charles Aznavour şarkıları ve bunların farklı versiyonlarını bulmaya çalıştım,
başka bir dönem Yasmin Levy ve ispanyol müziklerine merak saldım,

Arada bir sürü Karışık MP3 tadında cem karacadan Ac-Dc'ye kadar geniş yelpazede,ve benzer türlerin neredeyse tüm gruplarıyla haşır neşir oldum.

İnti İllimani, Birsen Tezer, Janet&jak Esim, Selim Sesler,Tara Jaff, Dijvan Gasparyan, Farid Farjat, Esma Redzepova, Dilberay, Hümeyra, Kazancı Bedih dinledikçe dinlediklerim, hastası olduklarım oldular.

Bi kaç aylık keşiflerim ve son gözdelerimse Büyük Keşfim Mizgin Tahir ve Adını Her defasında karıştırdığım İlana Eliya Ve Luxus

Yıllardır En çok dinlediğim Müzik türü "Kürtçe-Zazaca"
En sevdiğim Şarkı için adaylarsa;
Kardeş Türküler Yorumuyla "Bugün Güzellerin Şahını Gördüm"
Ezginin Günlüğü "Leyla"
Goran Bregoviç"Ederlezi"
Aynur yorumuyla "Lavike Metini"
Şivan Perwer Yorumuyla "Halepçe"
Fikret Kızılok "NüNü"
Mazlum Çimen "Feryadı İsyanım"

ilk aklıma gelenler...

14 Kasım 2011 Pazartesi

TÜM SEVDİĞİM ŞEYLER Part1/10

Önem Sırası Yoktur

.Taunus
.Leman
.Süt
.Samsung
.Ntv
.Mac
.Taş devri
.Jumbo
.Twitter
.Okan Bayülgen
.Ezgi Mola
.Bülent Ortaçgil
.Kaktüs
.Uykusuz
.Çikolatalı Supangle
.Nilüfer Akbal
.Siyah Jartiyer
.5
.Olasılık
.Polisiye
.Paşabahçe'nin kağıt bardak şeklinde kırışmış porselen bardağı
.Süper Baba
.Tatlı Hayat
.Aynur
.Avrupa Yakası
.Uçurtmayı Vurmasınlar
.Kelebekler Ve Dalgıçlar(film olarak)
.Run Lola Run
.Yağlı Boya
.Feryal Öney
.After Effects
.Bana Bir Seyhler Oluyor
.Radikal
.gnlbsn.blogspot.com
.Maydonoz
.Yılmaz Erdoğan
.Erkan Oğur
.Vedat Özdemiroğlu
.Lale Mansur
.Metin Üstündağ
.İdil Fırat
.Ac/dc
.Ahmet Ümit
.Deri Koltuk
.Pileli Etek
.Yiğit Özgür
.Soğan
.Elma Dilim Patates
.Çay
.Kerane Tatlısı
.Kerane
.Sandalet
.İkea
.62G
.Kedi
.Ezginin Günlüğü
.Vedat Yıldırım
.Sinem(cihankılıç)
.Ntv'nin Ses tonu
.Tuncel Kurtiz
.Franbuaz
Keman
.Fehmiye Çelik
.Suzuki
.Zülfü Livaneli
.Sunay Akın
.Mandalina
.Albeni
.O kendini biliyor
.Sade Soda
.Hünkar Beğendi
.Mırra
.Umut Sarıkaya
.Alabalık
.Helva
.Rhcp
.Civan Canova
.Flash Mx
.Çetin Altan
.Manderlay
.Bahman Gobadi
.Bir Gün Tek Başına
.Time Of The Gypses
.Lego
.Winston Soft
.Grup Yorum
.Şivan perwer
.WosWos
.Eskişehir
.Mehmet Altan
.Settar Tanrıöğer
.Haluk Bilginer
.Javier Bardem
.Uğur Yücel
.Şöbiyet
.Sarma(zeytinyağlı değil)
.Dolma(zeytinyağlı değil)
.Annemin yaptığı kurufasülye
.Annemin yaptığı türlü
.Annemin Yaptığı mercimek
.Annem
.Işıl
.Yare
.Fatma Halam
.Suzan Teyzem
.Balık Kraker
.Hozan Beşir
.Vizontele
.Lars Von Trier
.Zeki Demirkubuz
.Midyat
.Engin Günaydın
.Erkan Can
.Espresso
.Mizgin Tahir
.Cem Yılmaz
.Hüsnü Arkan
.Thomas Knoll(Photoshop açılırken ilk ismi yazan adam, günde 150 defa okuduğum isim)
.Televizyon Makinesi
.Browni
.Rıdvan Dilmen
.Demet Evgar
.Edith Piaf
.K'nex
.Hapşurmak
.Halepçe
.Cafe Le Jarden
.Urban
.Adio Kerida
.Basma Fistan
.1TL
.El Pueblo Unido Jamas Sera Vencido
.Barcelona Barcelona
.Ederlezi
.Sean Penn
.Bulutsuzluk
.Bulut
.Sucuk
.Bakkal Kavurması
.Eski Cihangir Parkı
.Hasta Siempre
.Kadife(İlk Motorum)
.Nicole Kidman
.Canon
.Camel
.Penguen
.Renderın Bitiş sesi
.Vedat Türkali
.İzTv
.Şort
.Quentin Tarantino
.Maya
.Kabız Kuğu
.Ekşi Sourtimes
.Limon

11 Kasım 2011 Cuma

11.11.11/11:11

aylardır bu günü bekliyorum , bi daha da olmicak bu tarihten ne acayip.

6 Kasım 2011 Pazar

Bahoz,

"Daaayeeee Baaavaaaa Bıraaami İstaaanbuuull Üniversiitiiyeee Kazaaaanmışkıriyeeee"

Filmin Fragmanı bu sahneyle açılıyor,

aslında fragman o kadar iyi anlatıyor ki Filmi,

Baya oldu Bahoz'u seyredeli..

keşke sıcağı sıcağına yazsaydım bunları ama, ama sık sık sahnelşerine bakıyorum, aklıma geldikçe yazmak istiyorum gene, çünkü yolda giderken otobüste falan devamlı bu filmi düşünür oldum bu aralar, yazmak anlatmak tarif etmek istiyorum fena şekilde..

Bahoz bence sıradan bir film değil, özel bir film, bir nevi kilometretaşı, kazım öz'ün "fotoğraf" filmi de iyiydi ama, genel geçer sinema değerlendirmeleriyle not verilebilir ebatlarda ortalama bir izleyicinin bepğeneceği filmlerdir bunlar genelde, Bahoz öyle değil...

------------------------------
-dergimizin son sayısı çıktı, al.
-böyle dergiler okumuyorum ama katkım olacaksa parasını verebilirim
-para mı? Derdimiz para değil senin kendi gerçeğini anlamandır,
-ben kendi gerçeğimin farkındayım
------------------------------



Bahoz kürtçe fırtına demek, güzel bir kelime ancak basit bir isim 11e10 kalada ne kadar anlamlıysa burda o kadar anlamsız aslında, "fırtına gibi gençlerdik, durulduk" da bu filmden çıkarılabilecek son önerme herhalde.

Ben diyaloglara biraz takığımdır, nuri bilge gibi zeki demirkubuz gibi reha erdem gibi serdar akar gibi diyalog gerçekçiliği yok Bahoz'da, basit kalıyor.


Kötü taraflarından başlamak istedim, buraya kadardı, 

Muhteşem bir oyunculuk var filmde Ali Sürmeli Hayran bırakıyor, Kara Köpekler Havlarken'de oynayan "Volga Sorgu" gibi muhteşem bir yetenek bir de grup yorumun solisti var,

bkm mutfak oyuncularından Nazmi Karaman da çok iyi oynuyor,  

Kazım Öz fotoğrafçılıktan geldiğinden çekimler muhteşem, konu ilgi çekici, senaryo alıp götürücü, yer yer komik, yer yer eğlenceli, fakat hepsinin ötesinde bir durum var Bahoz'da.

Bahoz; "kürtler olarak bize çok kötü davranıyorlar"ın filmi değil,

"çok acılar çektik" değil

"şarkılarımızı türkülerimizi bile kısık söylemek zorunda kaldık, itildik, kakıldık"

"polisler hep çok kötü insanlar" değil
ve "fakat her şeye rağmen halkımız kahramanca savaştı ve işte devrim bayrağı ellerimizde, can var verilecek kardeş var ayakta" da değil.

Bahoz bir özeleştiri ile karışık durum bildirimidir, 

"Bahoz" soru soruyor, yorum yapmadan, olayı nakledip, sorusunu soruyor. bu film bir özgür düşünce filmi,

belki filmin müziğinin de şairi olan Vedat Türkalinin romanlarının acımasızlığında, bir aşk hikayesi üzerinden Türkiye'nin bir dönemine ayna tutuyor şeklinde açıklanabilir, fakat ayna tutmak aslında aynayı nereye tuttuğuna göre nesnelliği etkileyen bir durumdur.

kısaca özetlemek istiyorum;

Filmde İstanbul'a sadece okumak için gelen ve devrimcilikle hiç alakası olmayan Dersimli bir çocuğun, nasıl kolayca sert bir militana dönüştüğü anlatılıyor. 
Yani çocuk zaten "alevi-kürt kökenli" diye istese de istemese de su akıyor yatağını buluyor, yani bir coğrafya için tam bir totalci zihniyet var, devrimciler bundan besleniyor ve bu da aslında devrimcilikle çelişiyor "vicdan"sa neden Edirneli birine satmıyorsun o dergileri.


Filmin kırılma anı ve en önemli sahnelerinden biri şudur:

devrimci grupların aralarına katmak istediği Dersimli çocuk otobüse binmiştir. Çocuğu militan yapan olaylardan biri budur,

iki kürt kapının önünde durmuş fıkra anlatıyorlar çok sesli gülüyorlardır, önde sarışın bi kadın, arkada kravatlı bi adam, bunlar da belli ki işten geliyor kürtçe bağara çağıra fıkra anlatıyorlar, çocuk da kürtçe anladığı için hafif tebessümle uzaktan seyrediyor.

fakat sarışın kadın rahatsız oluyor sonra rahatsızlıklar artıyor, "köyünüze gidin" "Türkçe konuşun""bölücü herifler" sesleri arasında otobüsten yaka paça atılıyorlar, adamlar neye uğradığını şaşırıyor, çocuk itiraz etmek istiyor ama tek kaldığını farkediyor, bişey diyemiyor, çünkü fıkra anlattıklarını sadece o anlıyor.

Bu sahneyi "kürtlere uygulanan baskılar" olarak yorumlamak doğru değil, evet militan olmanın nedenlerinden biridir, evet aşırı baskıdır, hakarettir, totalcilik, bir coğrafyayı tümüyle bölücü ilan etmek ve kültürleri yok saymaktır, FAKAT; bu adamlar hakikaten insanları rahatsız ediyorlar, onlar öylece dursa, ya da kısık sesle konuşsa belki böyle bir tepki gelmeyecek, yani bu aslında orantısız güç kullanmadan başka bir şey değil. İşten dönmüş yorgun millet, otobüste çıt çıkmıyor bunlar çok rahat bağıra çağıra, Burda anlatılan bu işte, Aynısının türkçesi de aynı tepkiyi alırdı, fakat otobüsten atılmayabilirdi.

 
İçki içmek için evin liderinden izin alınması, izin verilememesi, kasa kasa bira alıp içini döküp molotof hazırlamak, 

aşk yaşamanın yasak oluşu, özgürlük isterken özgürlüğü ölümüne kısıtlamak, bunlar hep bariz belli edilen çelişkiler.

şimdi bi kaç diyalog yazıcam ama bunların bütünlüğe kavuşması için filmin izlenmesi gerekir, 

bir ağaçlık alanda grup oturuyor, birbirlerini eleştiriyor;

-helin arkadaşla çok yakından ilişklisi vardır, yani genelde kızlarla ilişki yapıyor, yani erkeğiz diye midir nedir, bazen bize bile selam vermiyor
-nasıl yani
-e vermiyor, orda kendisine sorun,

-bazen ben arkadaşı sadece duygusal ilişki yüzünden bu ortamda diye düşünüyorum, 

eleştirilen eleman fenalaşıyor, yüzünü yıkamaya dere kenarına götürülürken dere kenarında bir çiftin seviştiği görülüyor,
--------------------------------------
okul kantininde çağırdığı birine"böyle kalabalık bir şekilde oturmanız doğru değil, dikkat çekiyorsunuz" 

-babam milletvekili, üstelik ağa
-iş birlikçi komprador sınıftan yani
------------------------------------
-yemek boykotu yapmalıyız arkadaşlar
-bence daha önemli konular var,işçi sınıfı eziliyor, devrimciler öldürülüyor, üniversiteler hapishaneye çevrilmişken siz karnınızı mı düşünüyorsunuz.
-siz önce aç karnızı doyurun.
-----------------------------
-şimdi ben bir değerlendirme yapmak istiyorum, bu arkadaşta klasik kürt feodal yapısının derin etkileri var,
-heval bu arkadaş Türk

bunun gibi müthiş klişe diyaloglar, yine aynı klişelikte veriliyor, bu aslında devrimcinin kendisiyle alay etmesinden başka bir şey değil, belki de bu diyalogların en iyisi şu:

-Üniversitedeki eylem kararlığımızı meclis bu yasayı geri alana kadar sürdürmeliyiz arkadaşlar.
-Yahu yapmayın meclisin üniversiteliler oturuyor diye bir yasayı geri aldığı nerde görülmüş.

bu bile kurulan boyundan büyük hayalleri dökmeye yeter.


filmin 02:10:00 dakikalarındaki bir sahneyi de en az 50 kere izleyip katıla katıla gülmüşümdür, 


Polis rolündeki Ali Sürmeli'nin muhteşem oyunculuğunun yanısıra, hafiften doğu aksanlı konuşması ama devrimcileri yakalayan ekibin başı oluşu da düşünülmesi gereken bir durum belki, fakat siyah-beyaz olgusunun çok yüksek olmaması yani filmin grilerle dolu olması da filmin en büyük başarısı.

Örneğin: devrimcilermağazadan birşeyler çalıyorlar, ve hırsızlığı haklı bir nedene oturtuyorlar, 
-Peki bu yaptığımız doğru birşey mi?
-Sistemi kim ayakta tutuyo biliyo musun Cemalim Bunun gibi büyük şirketler, dolayısıylane kadr zarar verirsek o kadar iyidir, bu alçaklar çalışarak mı kazanıyorlar.
- bu sistemde emeğiyle çalışarak bu kadar kazanmak mümkün mü, 
-özel mülkiyetin kendisi zaten hırsızlık, kimin ihtiyacı varsa o şey onundur



işte bunu yönetmen izleyicinin gözüne öyle bir sokuyor ki...

neresi haklı neresi değil hiç bir yorum yok filmde.

Musa Anterle Tanışılıyor, arkasından ölüm haberi geliyor, Eylemler yapılıyor, polisten kaçılıyor,mücadeleye "Profesyonel bir devrimci" olarak devam etmek isteyenler çıkıyor. öldürülüyor, işkence yapılıyor, hayali ihracatçılarla karşılaştırılıyorlar,

Bir işkence sahnesi;

Cemal ayakta gibi durur belden yukarısı görünür, baş aşağı gezinin iki kişi vardır, aslında Cemal Başaşağı asılmış etrafında polisler gezmektedir. kimin baş aşağı olduğunu sorar burda yönetmen.

Belki yazacak çok şey var daha ama, çok uzatmamak lazım, milmin muhteşem müzikleri var, ve fragman müziği Vedat Türkali'nin"Bekle Bizi İstanbul"u-Vedat Yıldırım'ın Bajar grubundan,

Film, kimine göre zaferle bitiyor, fakat Cemal köyüne dönerken Feribotla, ilk defa daha farklı geçiyor. 


Köylülerden biri,
"sen cemal değil misin" diyor, çocuk yok diyor ben mahmut diyor. Filmde tüm devrimcilerin ortak adı olarak kullanılıyor "mahmut".


Elazığ'dan Dersim'e feribotla geçerken Şivan perwer'in Halepçe'siyle bitiyor, Bu sahneden etkilenerek, aynı feribotla 2010 yılında, Elazığ'dan Dersim'e Geçişim sırasında Aynı açıyı tutturmaya çalışmıştım.

ve Halepçe'yi mırıldanmıştım.







Film 2 saat 36 dk sürüyor, bu yazı 3 buçuk saatte yazıldı,
sevgiler, saygılar, iyi bayramlar:)

UFUK KARAKUŞ