1 Haziran 2013 Cumartesi

Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam

Bu ayaklanma ve devamındaki bu direniş tamamiyle bir halkın özgür iradesine yapılan kısıtlamalara, müdahalelere sınırlandırmalara kendine benzetme çabalarına verilen büyük cevaptır. Bu, Türkiye'de yaşanan en büyük sosyal patlama ve ortak iradedir. Ne marjinal bir eylemdir, ne de yalnızca solcuların, kürtlerin, alevilerin, örgütlerin tek başlarına yaptığı bir eylemdir. Bu tüm halkın "yeter" demesidir. 

Taksim sahnesinin elimizden alınışının, akm'nin alınışının, emeğin alınışının, muhteşem tarihi binaların kentsel dönüşüm adı altında sevimsiz iğrenç yapılara dönüştürülmesinin, alkole saat konmasına kadar inilmiş bir hayat tarzı müdahalesinin, dizilere filmlere yapılan terbiyesizliklerin, "Taksim'i belki miting alanı olmaktan çıkaracağız" sermayeciliğinin cevabıydı bunlar,

aslında bu tarihi mekanlar mevzusunda adamların bir suçu olduğunu da çok düşünmüyorum. Fatih Belediyesi cadde üzerine koca bir branda germiş, güya restore ettikleri binaların yeni hali ve eski halini yanyana göstermiş, ikisi arasındaki büyük farkı, ruh yoksunluğunu, yeninin lojman soğukluğunu görebilselerdi zaten bunu afişe etmezlerdi diye düşünüyorum, her geçişimde brandaya bakarken kanım donuyor, o muhteşem yapıların, zorda kalmış gecekondu sahiplerinin evini alıp her türlü estetikten yoksun, emekten, sanattan, mimariden, özenden yoksun berbat sıradan yapılar haline getiren müteahhitler gibi, bir de bir şey lütfetmiş gibi böbürlenişlerini, gençlik merkezi gibi basit ve yüzeysel bir isim ve işlev, kültür merkezi adı altında 3. sınıf düğün salonu inşaatlarını gördükçe hakikaten anlıyorum ki adamlar bütün iyi niyetleriyle kendilerine ne doğru geliyorsa onu yapmaya çalışıyorlar, fakat görebildikleri bu kadar.

Taksim Küçük Sahne ile Beykoz Bilmem Ne salonu arasındaki farkın Taksim'in koltuklarının daha rahatsız olmasından ibaret olduğunu sanan, mekanın ruhunun farkına varamayan, Tarık Zafer Tunaya'da sünnet düğünü yapmakta bir beis görmeyen, tiyatroysa al bu da tiyatro diyip 3. sınıf homofobik ortaokul piyeslerini kültür merkezlerinde gösteren ve aralarındaki farkı hiç bir zaman anlayamayacak olan bu insanların da esasında doğrudan bir suçu yok. Suçları bizim ilgilendiğimiz kısımları kendi rantları haline dönüştürmeleri.

"Tamam derdiniz Emek Sinemasıysa ben daha güzelini yapıcam yukarıya, üç boyutlu bile vericem daha ne bağırıyosunuz" kafasında olmak kişinin kendini geliştirmesiyle alakalıdır ve kimse Emek Sinemasına tapmak zorunda değildir, ama kimse toplumun bir kesiminin hatıralarını, yaşayış biçimini, azınlık diye görmezden gelemez. İşte bu yüzden sanat denen zımbırtı sizin düşünemeyeceğiniz kadar büyük bir meseledir ve ortalama bir yönetici zekasıyla yönetilemeyecek kadar değerli, detaylı, incelik isteyen bir girişimdir. buradan da net olarak anlıyoruz ki, sanat sanat içindir ve halkın istediğini yapmaya sanat denmez. toplumu çağdan çağa geçiren, fetihler, toprak savaşları, teknoloji, bilimi buıluşlar değil sanattaki açılımlardır. Deneysel sanat, belki de bir milyon denemede bir sonuç verecek kadar incelik isteyen, basmakalıbın dışına çıkabilmek için kendi istediği gibi, kendi istediği yerde kendi istediğini yapan sanatçılar sayesinde olacaktır.

Dünkü eylemin sanatla emekle ne alakası var diye düşünmek yanlış. herkesin kendi hayali için çırpındığı muhteşem bir arenaydı dün tüm istanbul; ve tabi ki merkezinde Beyoğlu.

Gençler sosyalleşsin diye gençlik merkezi açmakla, trafik düzelsin diye ilkokulda trafik kolu seçmek arasındaki ilişkiyi doprudan hissedemeyen bir yönetim kadrosuna direndik tüm Taksim'de.

Askere uğurlarken, evlenirken, daha çok havlu bağlayıp, daha lüks arabalardan konvoy oluşturmaya çalışan, evinin bir odasını kapatıp, yalnızca misafir geldiğinde açarak sanki o varoş mahallede oturmuyormuş gibi bir oyunun içinde yılda bir kez göreceği adamlara karşı bir üstünlük oluşturmak derdinde olan bir sidik yarıştırıcısı, gösteriş budalası ahmak ve iğrenç bir milletin bu yönetim tarzına layık olduğunu düşünüyorum, ama bunun bir yerde durması gerekiyor. 

kimse bizim boş bir caddede büyük bir özgüven, aidiyet ve sahiplik duygusuyla yürümemizin huzurunu, rant haline getirerek daha yüksek fiyattan pazarlama planlarına katamaz, kimse bu büyük acılar çekmiş halk için bu kadar özel bir meydanı, kutlama ve isyan mekanı olmaktan çıkaramaz. kimse bu tek derdi, inancı para olan iktidarın tüm yontmalarına kayıtsız kalmamızı bekleyemez. 

___
Dün işte bu kararlılıkla, bir zamanlar birinin yazdığı gibi "Hiç bir mesele başladığı gibi devam etmiyor bir şekilde sönüp gdiyor bu memlekette" benzeri sözün yankıları ve korkusu kulağımda, çıktım işten, otobüs-metrobüs-Osmanbey'e kadar yapılan metro seferiyle halaskargazi caddesine çıktım,

ilk güzelliği hrantın vurulduğu yerdeki müzik market yapmıştı, Yürüyen kalabalığa doğru Bandista çalıyordu son ses, "HAYDİ BARİKATA" ilerde yürüyüşün tazyikli suyla kesildiğini gördüm, girdiğim tüm ara sokaklar doluydu ben en arkadan dolaşarak elmadağdan çıktım, yolun kareşısında divan oteline gçtğimde art arda patlayan biber gazlarıyla teleferik yönüne kaçtım, burada kalabalık ile birlikte kaldırım yapımında kullanılmak üzere yığılmış taşlardan barikat hazırladık, elden ele taş verirken "GÜNDOĞDU" diye bağırdık.

Polis, barikatı geçemedi, belki geçmedi ama fırlattığı biber gazlarıyla oradan ilerleyemeyeceğimiz belli oldu, bu sırada diğer arkadaşlar divan otelinin yandaki bir binaya girmişlerdi. ben inönü stadından dolanarak Gümüşsuyu'na geldim, buradaki yoğun kalabalıktan geçip, yolların tamamını bilmenin rahatlığıyla arkalardan Cihangire, oradan Erol Dernek'e ve Ağa Camii'ne çıktım.

Buradaki çok büyük kalabalık meydana yürüyor, polisin biber gazı sıkmasıyla geri koşuyordu, bu sabaha kadar böyle devam etti, Kapılarını yaralılara ve fenalaşanlara açan Starbucks'a girdim, biri maske vermişti, burada sütle limonla peçete vs ile biraz dinlenip devam ettim, Mis Sokak'a girmek istiyordum ama oranın hemen önünde TOMA'lar vardı, bir kaç kez denedim, o anda büyük bi saldırı oldu, 3-4 biber gazı birden attılar, kaçacak yer kalmamıştı, onbinlerce kişi izdihamla uzaklaşmaya çalışıyordu, ilk sağa girene kadar nefes alamadım, aldığım yarım nefes de acıydı, bayılacağımı hissettim bu sokağa kendimi atıp biraz sakinleştim, derken arkadaşlar geldi, "DAĞLARA GEL" çalıyordu sokaktaki kafede, büyük bir iski çukurunun olduğu sokaktı, ziraat bankasının köşesi. arladaşların getirdiği sprey ilacı mileltin gözüne sıkma görevini üstlenmiştik, kaçanlara anında tedavi yapıyorduk, kenarda bekleyen biri yanıma yanaşıp sen tıp mı okuyosun dedi, hayır dedim, ne iş yapıyosun adın ne gibi şeyler sordu, geçiştirdim, belli ki sivil polisti. 

Bir zaman sonra Jarden'e gittik. Bahçe kısmı açıktı ve ara ara gaz geliyordu, iç kısımda bekleşmeye daha doğrusu mahsur kalmaya başlamıştık. bir şekilde tehlike geçti ve 12 sularında tekrar istiklalde, 1 sularında sıraselvilerde, 2 de cihangirde, 4 te yürüyerek barboros bulvarı ve beşiktaş meydan civarında gösterilere destek verdik. ağa parkında ben çimlerde, arkadaşlar banklarda (tercih) yarım saat kadar kestirdik, uyandığımda göbeğimin üstüne bir simit koymuştu biri, ayrı bir kardeşlik kanıtı gibi hissettim bunu, ama köpek yalamıştır belli olmaz diye yemedim, sonuçta param vardı gidip bi yerde börek yedim.

Dün için söylenebilecek en önemli çıkarım; Bu ülkenin zorda kaldığında sağ duyuyla hareket edebilmesi güzelliğidir, zaman zaman anarşist gruplar, devrimciler, zaman zaman eşcinseller, zaman zaman holigan tribün taraftarları gördüm, seviye değişti ama amaç hep aynıydı, bu kadar kısıtlanmak istemiyoruz.

Bununla ilgili ters yönde propaganda yapan ve bunu galeyana gelmek olarak değerlendirmesine şaşırdığım bir güruh var bir de, "hepimiz ermeniyiz" sözünü anlayamayan, dinen caiz olmayabilir diye organ bağışı yapmayan bir toplulukta bunların olması normal, ama "şu varken nerdeydiniz" "bu olurken niye yapmadınız" gibi akla ilk gelen ilkokul seviyesi çıkarımlarda bulunulması da yoruyor insanı, çok önemsenecek durumlar değil tabi bunlar. hem tabi ki bunların karşı seviyesizlikleri de var bizim taraftan o da ayrı ama gerek yok bütün bunlara, toplumun nihayet belli bir yaşam alanı koruması sağladığı, isyan ettiği, "sizin gibi yaşamak istemiyoruz"u dillendirdiği, ayar verdiği ve belki hala vereceği, bu gün de devam eden büyük bir Sosyal Patlama yaşıyoruz.ama bunu yalnızca halk tv ve norveç televizyonlarından takip edebiliyoruz. 

son olarak gösteride edilen küfür ve yorumların içindeki hakaret içeren sözlerin hiç birine katılmıyorum, seviye önemli ve bu hareket ve yahut irade basitleştirilemeyecek kadar değerli.