bütün kitaplarını okudum Ahmet Ümit'in, bazen çok beğendim bazen çok eleştirdim, ama ilk defa bir kitabından bu kadar nefret ediyorum,
son kitabı çıktığında çok sevindim,
bu sene ne verimli yıl oldu dedim kendi kendime, nuri bilge film çekti, kardeş türküler albüm çıkardı, demirkubuz film çekti, ahmet ümit kitap çıkardı, zaten başka bişey yok benim hayatımda bu dördünden gayrı.
kukla ile başlamıştım ilk, tuğla gibi kitaptı, baya da oluyor, bi on yılı vardıur heralde, içine çekti beni, sonra evde olan diğer kitaplarına sardım, sıraya koydum dönem dönem hepsini okudum, sonra yeni çıkanları aldım okudum, Patasana yı okurken doğu turu yapmaya karar verdiğimi ve kitabı olayın geçtiği antepte bitirdiğimi daha önce yazmıştım,
beyoğlu rapsodisini unutamıyorum, 5 yaşından beri müdavimi olduğum yer hakkında bu kadar bilgi, bu kadar müthiş bi hikaye ve katilin kendisi çıkması, orjinalliğin son noktası herhalde dedim,
istanbul hatırası da etki bırakan kitaplardandı bende, katili kitabın ortasındayken yanlışlıkla ekşi sözlükte hızla geçerken gördüm, beynimden vurulmuşa döndüm, keyfim kaçtı boğazım düğümlendi, ağlamak istedim, o kadar güzel gidiyordu ki, bi kaç yorum görmek istemiştim, ne bilim orospu çocuklarının açıkca "macit" yazacaklarını,
olayın döngüsü yine çok hoştu, bir polisiye olarak sorgulanan adamların bazılarının bişeyler gizlediği bazılarının boş adam olduğunu çok iyi aktarıyordu. polisin de yanılmış olması gerçekçiliği arttırıyordu. fakat ilk baştan beri, yani ikinci kitabı okuduğumdan beri kafamı kemiren eleştirilerden kurtulamıyordum.
ahmet ümit'i ilk kez okuyan daima çok sever, ikinci jkez okuyan bazı benzerlikler bulur, üçüncü kjez okuyorsanız yazarın kıtlığını fazlasıyla hissedersiniz.
karakterlerin yeşil gözleri, kül rengi havalar, amerikan polisi gibi diyaloglar, flash tv dizisi kalitesinde yüz mimikleri, yüzeysel laflar, acılar, bi de gecenin ikisinde sabahtan beri ağzına bişey koymadığınıyeni farkeden yüzlerce kararkter, ama hiç biri o an yemek düşünecek halde olmuyor nedense.
o kadar çok uzatılşabilir ki bu, başkomser nevzat olabilecek en klişe türk karakterlerinden biri. mantıklı, kültürlü, mesleğe yıllarını vermiş, karısını ve çocuğunu işi yüzünden kaybetmiş, babacan, ama onu seven çok seviyor, esnafla arası çok iyi, istanbulun en filmografik yerinde oturuyor, karakterler hep babadan kalma 60 model araçlara biniyor. nevzatın europa sı var ama külüstür sınıfında değiştirmeye hevesi yok imajının yanısıra balattaki evi köşk gibi ama o satmıyor vs vs, tam bir perihan abla dizi modeli, bir de "ah afacan zamane çocukları" diye bakılan genç komser var, esmer güzeli diğer komser,
Çirkin kimse yok zaten, başroller hep yakışıklı, karakterler hep mevki sahibi, doktor, avukat, mimar, profesör, dünyaca ünlü gazeteci, fotoğrafçı, aşırı zengin yakın arkadaş, uzun pardesüsüyle ıslak sokaklarda bir başına yürüyerek sigara içen kirli sakallı boşvermiş
diyalog olarak belki 3. sınıf bile denemez bu kitapların hiç birine, hikayeyi o kadar iyi toparlıyor, o kadar iyi dolandırıp, ayrıntıları öyle güzel kullanıyor ki bu zayıflık çok ön plana çıkmıyor. ama kesinlikle yardım almalı.
bazen okurken utandığımı bile söyleyebilirim,
sonra bir gün bir kitabına denk geldim ahmet ümit'in
radikal iki deki yazılarından uyarlanan incecik bişey; insan ruhunun haritası, öyle inanılmaz başladı, ruhu, duyguyu, güdüleri öyle muhteşem anlattı ki, bu diyalogları yazan adam böyle bir şeyi nasıl yazmış diye uzun uzun düşündüm.
başka bir gün küçük hikayelerden oluşan bir kitabını aldım, tek kelimeyle fiyaskoydu, katili baştan tahmin ediliyor, klişelerden oluşan olaylar artık sıkmaya başlıyordu ama onun özelliği uzun romancılık diye düşünüp çok önemsemedim.
ve son kitabına gelelim;
katili söylemicem, ipucu da vermicem ama çok ağır eleştirilerim olacak.
sultanı öldürmek sanırım çıktığı hafta aldığım mizah hariç ilk kitap,
özellikle ahmet ümiti baya yavaş okurum, biraz uğraşılsa bir günde biter çünkü sürükleyiciliğiyle, ama zevkine varmak hazmetmek gerektiğini düşünürüm hızlı okuma aptallığına inanmam.
kitabın ilk 20 sayfasını motorun tamirden çıkmasını beklerken bahariyede bir kafede, müthiş ılık bi esintiyle okumaya başladım, hakikaten kül rengi de bir havanın altında.
inanamadım.
böyle analizler. 60 yaşında bir adamın çocukluğundaki olayı o güne bağlayışı... hakkında söylenen laflar... sümsüklüğü... mecburen başarılı oluşu...utançları...çekinceleri...
hakikaten inanamadım, işte dedim beklediğime değdi, adam sonunda gerçekten yazmayı öğrendi, yok bu fazla oldu, zaten iyi yaptığı, ruh analizi kısmına yoğunluk vererek yüzeysellikten kurtuldu, o an orda bitiresim geldi kitabı,
derken bi köşk girdi işin içine, aha dedim
nüzhetin yeşil gözleri girdi, yapma dedim
anane yadigarı aile gerdanlığı girdi, hassiktir dedim
teyzesinin lafları girdi, babasının hayali girdi, mest oldum
arada bir sürü klişe ötesi rezillik oldu ama en beteri komserin tarih üzerine bilimsel konuşmalarıydı,
"aa toksikoloji incelemesi mi yapacaklar" ebenin amını yapıcaklar nevzat ebenin amını, nerden bilion lan toksikolojiyi, işte tam burda fırlatıp atasım geldi kitabı, nefret ettim, siktirsin gitsin dedim daha da okumam dedim, hepsi birleşti burda bardağı taşırdı diyebilirim.
bir diğer rahatsız eden nokta da şu, tarih ve günlük yaşamı daha önceki kitaplarında nisbeten çok iyi iç içe geçirmişti, bu kez "stivinın maceraları uzay boşluğuna seyahat eğlenelim öğrenelim" ayarında berbat bir bileşim olmuş,
o stresli anda bir fetih gezisine katılır. kafada hep aynı düşünceler. sonra bir başlar anlatmaya bambaşka bir dünya, bizimkiler diye bahseder, milliyetçi bi iki kişi çıkıp bişeyler sorar, tam bir 3. sınıf epik tiyatro.
hakikaten bu kadar rezil olabileceğini hiç düşünmemiştim, bu kadar nefret edeceğimi de.
şemste (bab-ı esrar) böyle olmamıştı, elif şafakın "aşk"ından sonra bunu okumuştum, karşılaştırmak için, iki romancı arasındaki farka hayret etmiştim, ahmet ümit açıkara çok iyiydi,
ama o esrarengiz bilgiler, sadece yerinde kullanılan kaynaklar, gizemli karakterler yerine, böyle bir şey öğrendim bi yerde kullanayımlar girince açıp bi tarih kitabı okumak daha mantıklı galiba.
daha da okumam
katil: temizlikçi