Geçenlerde Nazım Hikmet Kültür Merkezi'ne gittim, iş yerine yakın olduğundan bahçesine bayıldığımdan, çay içmeye sık sık giderim. dışarda servis çok yavaş, çaylar da soğuk gelir, içerisi zatten full, pastalar börekler insanı çekmiyor, albenisi yok, yani gideyim de Piraye'de bir gül böreği-çay yapayım demiyor insan gül böreği çok güzel olasına rağmen, mutfağa yakın bir camekanın içinde öylece duruyor, bu muhteşem mekan kahvehane zihniyetiyle ama en basit kahvede bulunan bir gazete standı olmadan yönetiliyor,Yukarı çıktım, kütüphaneye girdim bu kez, yoğun kitap kokusu bende kurcalama isteği uyandırdı, küçük denebilecek ama çok hoş kullanılmış bi yerdi, o daracık alana bi de kat çıkmak nefis fikirmiş diye düşündüm. Bi yerden başladım, ekonomi yazıyordu, kitapların yarısından çoğunda marx'ın ismi, 3 te 1 inde fotoğrafı, tamamında kuramı vardı, bi tanesine girdim, oturdum okumaya başladım, mekanda tek masa, karşımda bi üniversiteli çift vardı, belli ki ders çalışıyorlardı, çünkü sartre okuyorlardı, kitap baya sardı, iyi de anlatıyordu, bu süreç iş yerinden gerizekalı yakubun "olum bu link çalışmıyor alpaslan bey acil yollayın dedi 5 dakkalık iş yaa ayıp amke" şeklinde ki mesajına kadar sürdü, okuyasım kaçtı, çıktım. gerizekalıya yüzseksininci defa tarif ettim, pazartesi gidip yine kendim yaptım,
Cumartesiydi, henüz saat erkendi, ne yapsam diye düşündüm, uzatmiyim ikea'ya karar verdim, ki ikea'ya gitmediğim zamanlarda da ikea'ya karar veren bi adamım,
ikea bence çağımızın abartısız en muhteşem buluşu
ikea bence kapitalizmin geldiği son nokta
ikea bence ağrı dağına mistik bir çay kıvamında bakan doğu beyazıtın herhangi bir toprak damında(serbest çağrışım)
ikea bence özerk cumhuriyet olmalı
içeri girer girmez eski kitap kokusununtam tersi ama aynı çekiicilikte bir ahşap-plastik-ferahlık karşımı koku çarpıyor,
x-ray de teleonu yana koyarken ister istemez karşı duvara dik yağıştırılmış mutfak takımına bakıyorsunuz, acayiplikler burdan başlıyor,
içine çekiyor.
oklarla gidiş yönünü takip ettirmesi hiç bir şeyi kaçırmamanı sağlayan dahiyane ötesi bi buluş, kısayollar zaten aşmışlığının ıspatı,
üst kat koltuklar, mutfaklar dolaplar gibi büyük parçalar, alt kat aparatlar, gibi bir bölüm var, aynı mantıkla alt katta aparata bakan adam sosisle ayakta doyuyor, üst kattaki isveç köftesi, somon, yiyip manzaraya karşı kahve içiyor, çok bi manzara yok ümraniye ama konsept hep birbirini destekliyor.
bu anlattıklarım mantıklı diye yazdım, sevdiğimden değil, benim ikeada sevdiğim tek şey olağanüstü tasarımlı ürünler üretmesi, tasarım iyi, kalite orta olunca fiyat da yüksek olmuyor, yani ben sadece tasarıma para vermek istiyorsam, sadece tasarıma para veriyorum,
mektup zarfı kutusunu saklama kutusu gibi saçmalıkları da yok değil tabi, fakat tasarıma bakıp mutlu olmak ordan alınan yegane hazdır bende.
tam bir kapitalist ikea, bütün nimetlerinden ayrı ayrı faydalanıyor, özendirerek satıyor, fazla eleman çalıştırmayarak kazanıyor, sürümden kazanmanın kitabını yazar zaten, her yıl ucuz ve tek parça bir star yaratıyor, bu önce kalpli ve kolları olan yastıktı, sonra kavisli ayna oldu, beyaz kalın rafları çok tutuldu sonra.
avize(CYLİNDRE) beğeniyosun, 24.90TL, iyi lan diyosun alıosun, aparatı ayrı masrafmış, aldık artık diyosun 5.90TL de o, ama kablosu uzun olanı istersen 8.90TL de ona veriyosun, ampül zaten ayrı para, onu tahmin ediyosun, eve gidip takıyosun, arkadaş olmuyor, orda durduğu gibi durmuyor, acaba onu gösteren karşı duvardaki ayna(MÖRREN) mıydı diyosun, yansıyor falan aynı ışığı öyle verir heralde diyosun, onu da alıyosun, yapıştırma seti tabi ki ayrı para, sonra yine olmuyor, tam rafı da alıcakken bi duruyosun, ilerde saat(CLOßEN) de varmış, acaba mı diyosun, saat alsan pili, raf(ANTONİUS) alsan dübeli(DUBB) var, ayrıca duvar stickerları(STÖKRE) da fena dilmiş, çerçeve evde çok var zaten fotoğraf kalmadı boş ikea çerçevesi(LANGASJO) asıcam yakında, acıktığını farkediyosun, dur bir ayaküstü sosisli yerken bunu düşüneyim diyip, zaten en fazla 2 tane içebileceğin kolaya sınırsız diye verdiğin parayı az bulurken kendine yakalanıyosun, ulan ben çok pis taşşa geliorm galba diyosun, her gelişinde mutlaka buraya uğradığını farkediyosun, hardalı abartıyosun,
küçükken de döneri güzel diye gittiğin, dinciler diye uyuz olup, batmaları için abartılı peçete aldığın bereket döner geliyor aklına, onlar peçeteden batmadı, bunlar da hardaldan batmayacak diyip, dübelleri ağırlık yapmasın diye montun cebine koyuyosun,
yani tam bir tuzak bu ikea, ama bayılıyorum, eminim marx da olsa her cumartesi orda olurdu, "ulan bu iyiymiş aslında sırf üzerinde fotoğrafım olan kitapları saklamak için battal boy hasır saklama kolisi (PJATTÆRYD) alsam mı" diye.